İşkence ve Kötü Muamele İçeren Uygulamalara İlişkin Veri Toplamaya Başlıyoruz
İşkence, en genel tanımı ile “devlet gücünü temsil eden bir kişi tarafından veya onun tahrikiyle işkence görenin veya üçüncü bir kişinin ifadesini veya ikrarını etkilemek, onun tarafından gerçekten işlenmiş olması veya işlenme ihtimali olan bir fiili cezalandırmak veya diğer bir kişiyi korkutmak amacıyla yapılan ağır bedensel, ruhsal veya zihinsel acı ve ıztırap veren hareketlerdir”. İfadelerden de anlaşılacağı üzere, işkence denen fiil 4 tane ana unsurdan oluşmaktadır. Buna göre davranışın, resmi sıfatla veya onun yönlendirmesi ile gerçekleştirilmesi, yaşanan acının belli bir yoğunlukta hissedilmesi, spesifik bir amaca yönelik olması ve kast unsurunu içermesi gerekir. Genellikle fiziksel saldırı olarak biliniyor olsa da, kaygı ve stres verici bir durum yaratmak suretiyle zihinsel ıztıraba yol açmak da kapsam dahilindedir.
İşkence yasağı uluslararası sözleşmelerde ve birçok ülkedeki yerel yasalarda da düzenlenmiş olmasına rağmen, emredici nitelikte bir kuraldır. Şöyle ki bir devlet buna dair bir sözlemeye taraf olmasa veya yerel mevzuatı içerisinde buna ilişkin cezalandırıcı bir madde yer almasa da sorumluluktan kurtulmaz. Çünkü örf ve adet hukuku kuralları çerçevesinde değerlendirilecek bir genel hukuk ilkesidir. İşkence derecesine varmayan diğer zalimane, gayrıinsani veya küçültücü muamele veya ceza gibi fiillerin, bir kamu görevlisi tarafından veya onun teşviki veya açık veya gizli muvafakatı ile veya resmi sıfatıyla hareket eden bir başka şahıs tarafından işlenmesi halinde insanlık dışı muamele fiili ortaya çıkmış olur.
İşkence yasağı mutlak bir haktır. Hiçbir şekilde sınırlandırılamaz, yok sayılamaz, savaş halinde dahi askıya alınamaz. Özellikle belli başlı özel durumlar (sınır ötesi ve organize suçlar, uyuşturucu ile mücadele, toplumsal şiddeti durdurma, olağanüstü haller vb gibi olaylar) bile işkence yasağının ortadan kaldırılması için kabul edilebilir gerekçeler değildir. Aksi takdirde atılacak her türlü adım, işkence yasağının ihlali anlamına gelir. Bu durumda hem devlet hem de bizzat uygulayan sorumlu tutulur.
Devletin bu ilkeden kaynaklanan negatif ve pozitif olmak üzere iki tip sorumluluğu vardır. Buna göre devlet, bu tür muamelelere maruz kalınmasını engellemek, işkence uygulamalarını cezalandıracak yasaları çıkarmak ve önleyemediği ihlallerin ise etkin şekilde soruşturulmasını sağlamakla mükelleftir. Meclis, 28/2004 sayılı Onay Yasası ile BM’nin “İŞKENCE VE DİĞER ZALİMCE, İNSANLIKDIŞI VEYA ONUR KIRICI DAVRANIŞ VEYA CEZALANDIRMALARA KARŞI SÖZLEŞMESİNİ” iç hukuka dahil etmiştir. Buna rağmen bugüne kadar yerel ceza yasasında gereken değişiklikler yapılmamış, işkence suç kapsamına alınmamıştır.Bu noktada Devletin, konuyu ciddiye almadığını söyleyebiliriz. İşkenceye ilişkin iddiaların genellikle hasıraltı edilmesinden dolayı, yok sayıldığını görüyoruz. Bu sebeple meseleyi daha görünür hale getirmek ve işkence sorununun ciddiyetini anlatmak için veri toplanmasının öneminin bilincindeyiz.
Yukarıda da değinildiği gibi, sözleşme bizim için önemli bir araçtır. Ama şu anki uygulamalar açısından yeterli değildir. Ceza yasasının da yeniden gözden geçirilip, işkence ve kötü muamelenin suç kapsamına alınması elzemdir. Çünkü ceza davaları için yürütülen soruşturma kapsamında ‘gönüllü ifadeler’ alınırken işkence yöntemine sıklıkla başvurulmaktadır ve adalet engellenmektedir. Mahkemelerde yürütülen duruşmalar esnasında da bu gibi durumlarla sıklıkla yaşanmaktadır. Bu noktada var olan eksiklerden biri de, işkencenin doktorlar tarafından raporlanması aşamasında yaşanmakta, İstanbul Protokolü’nün gerekleri tam olarak yerine getirilmemektedir. Komite olarak işkencenin, doktorlar tarafından insan haklarına uygun bir şekilde kayıt altına alınmasını düzenleyen İstanbul Protokolü’nün ülkede uygulanmasına dönük çalışmalarımız da devam etmektedir. İlerleyen dönemlerde, doktorlar ve avukatlara dönük eğitim çalışmalarının yapılması için girişimlerimizi tamamlayacağız.
- T. Barolar Birliği İnsan Hakları Komitesi olarak, işkencenin insanlığa karşı bir suç olduğunun bilinciyle hareket ederek, ciddiyetle ele alınması gerek bir toplumsal problem olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle işkence ve kötü muamele ile ortaya çıkan insan hakkı ihlalinin ne denli büyük ve önemli olduğunu aktarabilmek için veri toplamaya karar verdik.
Hazırladığımız formu kullanarak, meslektaşlarımızın ve vatandaşların yardımı ile insan hakkı ihlali teşkil eden işkence vakalarını tespit etmek istiyoruz.
Bu formda belirtilecek hususlar; şikayetçinin kimlik bilgileri, işkence veya kötü muamelenin nerede, ne şekilde, kim tarafından, hangi kurumda yaşandığı – ne amaçla yapıldığı – göz altında mı buna maruz kalındığı – gözaltındaki zanlıya avukat tutma hakkı tanınıp tanınmadığı – ne tür bir işkence türü ile karşılaştığı gibi sorular sorulacak. Başvurucuların kimlik bilgileri kimse ile paylaşılmayacak ama tereddüt etmeleri halinde formdaki o kısımları doldurmaları da zorunlu tutulmayacaktır. İnsan Hakları Komitesi olarak amacımız, bunca yıldır yok sayılan işkence vakalarını görünür kılmak ve en azından buna dair bir veri tabanı oluşturmaktır. Böylece devlet yöneticilerinin dikkatini çekip, gereken adımların atılmasına ve insan hakkı ihlallerinin bir daha yaşanmamasına yardımcı olmayı hedefliyoruz.
Formlara ulaşmak isteyenler Kıbrıs Türk Barolar Birliği ve İnsan Hakları Komitesinin sosyal medya hesaplarına mesaj atılabilirler. Ayrıca Barolar Birliği’nin merkez binasından ve Mahalli Baro başkanlarından talep edebilirler.
Şimdiden katkılarınız için çok teşekkür ederiz.